bugün

entry'ler (18)

lost on you

bu şarkıyı hatun kişi bana dinletmişti. onun evindeydik. karşıyakanın dar sokaklarından birinde. akşam saatlerinde yürüseniz yasemin kokar. öyle sakinliğin içinde huzurdu. kadın da öyle. çok çok hızlı geçen bir yazın güze bağlanış hikayesiydi. yıllar yılı kendi ayakları üzerinde duran, rüzgardan, yağmurdan etkilenmeyen bambaşka bir kadındı. geçenlerde onun hakkında konuştuğumuzda aslında ona bayağı bir hayran olduğumu fark ettim. hayatımdan çıkalı neredeyse bir buçuk sene olacak. ben başka kadınlarla başka şeyler denedim. neticesinde evlenmenin arefesindeyim. verdiğim kararla alakalı herhangi bir şüphe yok içimde. yani hala bana lost on you'yu dinleten kadını düşünüyor veya nu seviyor değilim.

genellikle ilişkilerimde ben terk eden olurum. çünkü tabir-i caizse sikile sikile sikmeyi öğrendiğimden dolayı o anın yaklaştığını biliyorum. anlıyorum. anlamaktan daha fazlası hissediyorum. lakin bostanlıya giden sokaklarda el ele yürürken belki en mutlu değil ama çok huzurluydum. fırtınam dinmişti. onun limanında sakin kollarında huzur bulabilirdim. henüz fırtınanın kendisi olduğunu anlamamıştım.

kocaman televizyonunda birkaç düğmeye bastı. bunu dinlesene dedi. ve daha bu şarkıyı öyle kimseler bilmiyordu. kolay kolay gardı düşen bir adam değildim. beynimden vurulmuşa dönmüştüm. her ilişkinin bir şarkısı olurdu ya. işte bu şarkı da bizim sevgimizin şarkısıydı. anlamı falan sikimde değildi. şarkı çok güzeldi ve ben o denize bakan balkondan sigaramı tellendirirken ona bakıp aşık oluyordum. an be an aşık oluyordum. işin ilginci bunu o kimyasal tepkimeyi hissediyordum.

işim gereği uzak bir memlekete gidecektim. bana dedi ki:

"ben seni bekleyeceğim. seneye gitmeyeceksin oraya çünkü biz evleneceğiz. ben seni bırakmak istemiyorum."

vay amına koyayım ya, böyle kadınlar var mıydı lan diye yankılandı beynimde.

yoktu tabii ki.

işte insan aşık olunca ya da olayazınca böyle şeylere inanabiliyor. ben o uzak memlekete gittikten iki bilemedin üç hafta sonra benden ayrıldı. bense hiç tanımadığım, tamamen yabancı olduğum bu memlekette bir kere daha kayboldum. bütün duvarlar üzerime yıkıldı. kendimi korumak için bin bir emekle diktiğim her duvar üzerime çöktü.

ne zaman bu şarkıyı görsem, dinlesem. an be an aşık oluşum, ardından bir hiçlik denizinin ortasına piç gibi bırakılışım aklıma gelir.

o yüzdendir ki sevmem.

rasim ozan kütahyalı

trolün tillahı olup, her bi' şey hakkında da bilgisi vardır. konuştuğu konu hakkında derinlemesine bilgi sahibidir. haa değilse de bunu öyle gibi göstermeyi pek iyi bilir.

bizi güldüren abdülkerim durmaz'ı üzen er kişi.

oto galerici yalanları

(bkz: araç muhayyerdir) (bkz: muayyer)

(bkz: boya takıntısı olan aramasın)

person of interest

yazdıklarımın alayı spoiler olabilir, ona göre okuyunuz.

--spoiler--
10. bölümde root sürekli bu dünyanın bir simülasyon olduğundan bahsetti durdu. nihayet sameen'e kavuştu. kavuşur kavuşmaz da o amk ex-con boyacı tarafından vahşice katledildi. evde resmen bir matem havası var. bölümün bir yerlerinde root yine finch'e makine'nin bir ses seçmesi gerektiğinden bahsetmişti. hatta finch'i azarlamıştı la buna bile izin vermedin bak sen nasıl bir babasın diyerekten. ölen root'un sesini aldı makina. ama içimiz parçalandı. harold'un root'un öldüğümü anlaması, makina'nın root'u ölümsüzleştirip sesini alması, yani bir nevi root'un haklı çıkması ve finch'in dark side'a geçişi.

faakaaat şöyle de bir şey var ki. bu sezonun başlangıcında ilk bölümün promosunda, finch ve greer'ın sesiyle başlayan giriş kısmını root'un sesinden dinlemiştik. size nasıl kaybettiğimizi anlatacağım demişti. demek ki makina o zamandan root'un sesiyle bizimle konuşmuştu. allahım böyle de güzel bir işin yapımın sadece 3 bölüm sonra biteceğini düşünmek çok canımı sıkıyor.
--spoiler--

carl elias

--spoiler--
kesinlikle adamın dibiydi, rahmetli. hikayesinin başladığı yerde bitmiş olması senaristlerin ne kadar da işin ehli olduğunun bir göstergesi. adamlar hiçbir detayı atlamıyorlar. elias'ı da yüzü yaralı biraderi antony'i de çok severdim. kötü adam titrinden olup onurlu kalabilen, kötülüğü de mafyalığı da bir prensibe göre yapabilen geçerli abilerdi. tıpkı erol taş gibi. tabii ki çok daha zekisi ıvırı zıvırı.

sen de bizim bir abimizdin carl elias, seni de çok sevmiştik.
--spoiler--

yazarların en sevdiği recep tayyip erdoğan sözü

(bkz: sen kimsin yaa)

sözlük yazarlarının itirafları

ellerimden kayıp gidiyor. tutamıyorum. 8 ay. nasıl da zorluklarla dolu. imkansızlıkların birer birer yıkıldığı, yıktığımız. şimdi yıkılacak bir şey kalmamışken kendimizi yıkıyoruz. elimden bir şey gelmiyor amına koyayım. mantığım diyor ki bak olm bu işin sonu belli. ayrılıyorsunuz. gardını al. dik dur. buralardan siktir olup gidecek sensin. dolayısıyla senin daha hazır olman lazım.

hazır olmalıyım. hayata dair hayallerimi teker teker gerçekleştirdiğim bu kısa zaman diliminde her şeyin bu kadar mükemmel olamayacağını kestirmem lazımdı. olmadı. bunu öngöremedim. değişikliklerden değişiklik isteyen beğenen bir kadında bir süre sonra değişim sırasının bana geleceğini düşünmemiştim. belki hala öyle değildir. bilmiyorum. ama sezgilerimde yanılmam kolay kolay. eğer yanılmıyorsam bu ilişkiye bir çözüm bulmuş olacağız. aslında sorun ilişkide de değil. hatnun kafası öyle bir değişik ki. bir karar vermesi gerekiyor ama ne kararı vereceğini bilemiyor. iş değiştirmek istiyor yapamıyor/yapmıyor. bir şeylerin düzenini yerini değiştirmesi gerekli ama ne yapacak bilmiyor. ee bu kararsızlık kendini bilmezlik, umarsızlık ilişkimize yani bana yansıyor.

buna dönemsel bir sorun dedik. tamam. amk bu döngüsel bir şeye dönüştü. her şeyi çekip çeviremiyorum. yoruluyorum. ayrılıyoruz herhalde kafasına giriyorum. çok yıpranmış durumdayım anlayacağın. çünkü yalnız bırakılıyorum. çünkü yalnız kalıyorum. ve kahretsin ki öyle bir adamım ki ben her şeye göğüs gerebilirim. dayanırım lan. yeter ki yanımda dur. bana destek ol.

az önce uyudun. sana seni ne çok sevdiğimi özlediğimi söyledim. iyi geceler dedim. sen de iyi geceler dedin. içinden gelmediği o kadar belli ki. amk nedir yahu? ben miyim lan sorun? yahu bilsem inan gram gam yemem. tamam derim ya olmamış olamamışız. koca gün oyun oynayıp dizi izledin. koca gün ya. bir kere nasılsın dedin mi? diyebildin mi? ya nasıl sinirleniyorum kabarıyorum böyle bir çağlayan gibi önümde tamamen senden oluşan bir bent, baraj. bıraksam koyup geçeceğim. önüme altıma alıcam her bir boku. belki de Zor yola, kolay kişilerle çıkmak en büyük hatam. bugünden göremiyorum. ama sik gibi de hissettiğim çok açık.

aylar sonra gelen edit: bu yazıyı yazdıktan bir iki hafta sonra ayrıldık. ben ayrıldım. burada dediklerim, teşhislerim doğruydu. medeni bir şekilde bu işe/eziyete son verdik. mutlu muyum? bu yazıyı yazdığım döneme göre fazlasıyla.

deniz tekin

1 nisanda izmirde bios barda sahne alacakmış. haftaya bugün işte. doya doya dinlemelik.

adil

topaldır.

(bkz: adil topal)

koyma beni

bir kara güneş şarkısı. dinlemek isteyenler için:

https://www.youtube.com/watch?v=nZz4mU9lB9o

çayı şekersiz içen insan

bir birbuçuk sene öncesiydi işte bir ağustos sabahı sonrası henüz öğlene varmamışken işte bildiğin güzel güzel bir kahvaltı hazırlamışken güzeller güzeli misafirim demişti ki"sen hala şeker atıyor musun? atma, bak böyle daha güzel olacak." külliyen yalandı biliyordum. daha önce denemiştim ve sik gibiydi tadı. fakat o ortamı bozmak istediğim son şeydi. o daha güzel olacak dedi ya, zaten daha güzeldi her şey. bıraktım amk şekerini ve o şekerle beraber kendime dair oluşturduğum ön yargılarımı kalkanlarımı duvarlarımı artık adına ne dersen hepsini de şekerle beraber bıraktım. kahvaltıyı ağır ağır, sigaralarımızı balkondan tellendirdiydik. yahu öyle de güzel bir gündü hala özlemle anarım.

şekeri bıraktığım gün, bir koca sene boyunca sana başlamıştım. müptezelin olmuştum, aptal bir filme giderdik işte biliyorsun sen film boyunca, iki saat put gibi filmi izlerdin ben de her mimiğini bir de karanlıkta göreyim, vay amk böyle de güzel gülünür mü diye seni izlemiştim. ben şekeri sen de bir ara sigarayı bıraktın. sonra çok güzel içtiğimden dem vurarak ara ara yine içmeye başladım demiştin. aslında çok güzel değil çok içli içiyordum, sana içiyordum. senin için içiyordum. güzel olan oydu. sana içmek. ne şekeri bırakmak ne de sigaraya başlatmak ikisi de bir olamamışlığın hikayesi.

çok boş bir şekilde aptalca; elini her uzattığında tutacak birinin, artık senden umudu kesip kendi yoluma bakmalıyım dediğinde senin buralar benim dercesine sahiplenişin. benim ötekini unutuşum, takriben senin de bir iki hafta içerisinde beni eski sahipsiz halime bırakışın. götlüktü bu. biliyordum bunu. lakin bir gece saat böyle iki falan, bir şiir okuyup göndermek, sesinde ne var biliyor musun diye başlayıp, yüreğimin içinden geçip ağzıma gecenin bir vakti sıçıp bıraktıran. "lakin" birinin sadece öylesine içinden geçmemeliydi o şiiri okuyup göndermek, sonra yürrü be olm bu sefer oluyo galiba diye yardırıp duvara bu sefer fena çarpıp ağız diş dökülüp götümün üstüne oturmamdı o şekersiz geçen bir senenin özeti.

bir güzelin yüzü suyu hürmetine gaza gelip de ilan-ı aşk edince o suyun içinde boğulabilirdiniz de, eriyebilirdiniz de, yok da olabilirdiniz sonra o geceye unutmamak için düştüğünüz notu sikik bir sözlüğün serverları kendini güncellerken yutup gidebilirdi.

tıpkı çaya kattığın şeker gibi erimek pek bir kaçınılmaz oluyordu ağız dolusu gülüp dudaklarını istemsizce titretince.

sözlük yazarlarının itirafları

mevzu hiçbir zaman birinin gelip daha güzel bir fotoğraf çekmesi değildi. mevzu her zaman belliydi. o fotoğrafı çekecek/çekmiş kadının benim yüzölçümümün tamamını kaplayacağını zaten biliyordun. bu yüzdendir ki benim fotoğraflarımı bir zamanlar sen çekmiştin. şimdi işler değişti. eskiden benim vurup vurup önünde diz çöktüğüm duvarlar artık önemsiz. etrafından dolaşmayı akıl edemeyecek kadar gözlerim bağlıydı. belinin kıvrımından iri göz bebeklerine kadar. artık değil. bunu biliyorsun. bunu biliyorum. zira seni uzaktan sevmek, yok sevmek ağır oldu sana hayranlık duymak, seni istemek hiçbir zaman bana yetmedi, yetmediğini de biliyordun. bundan sapıkça bir zevk mi alıyordun bilmiyorum. alıyordunsa da inan kızmam. çünkü sana bunu armağan eden bendim.

seninle dolaşmak, gezmek, yemek yemek, şarap içmek hala ve hala beni mutlu ediyor. ancak bu mutluluk denen nanenin de dereceleri var benim nazarımda. yarin yanağına dokunmak kadar mutlu edemiyorsun mesela. ya da şunu biliyorum sen arkadaşlarımla tanıştığında yargı sistemin çok farklı çalışacak ve bir gün bana zarar verebileceğini sezen arkadaşlarım seni sahiplenemeyecekler.

elimden tutsan bunlar sikimde olur muydu?

tabii ki de hayır. ben seninle her türlü bokun içine girmeye razıydım. yıllardır sanki seni bekliyor gibiydim. gibiymişim hakikaten de. çünkü bekleyişlerin de dereceleri varmış. sen bir çeşit godot imişsin benim için. neyse ki ben seni o kadar çok beklemedim. godot'yu bekleyen kimdi onu hatırlayamadım yoksa daha güzel ifade edecektim sen belki godot'ydun ama ben falanca değildim gibi.

o kadar iyi tanıyorsun ve tahlil ediyorsun ki beni. ben senin aklını karıştırırım biliyorum derken ki ciddiyetin ve samimiyetin ve dürüstlüğün ve bu benim büyük çaresizliğim...

hayatımdan çıkan kadınların hepsi değişik bir acımasızlığım olduğunu söylerler. nerden mi biliyorum. salak gibi hepsiyle sonradan arkadaş oldum da oradan. neyse ki beni yola sokacak biri de var. bu acımasızlığı dostlarım piçlik, şerefsizlik, götlük olarak değerlendirseler de kangren olmuş kolu kesmekten başka bir şey olmadığını onlar da ben de biliyoruz. ben o kolu keserim. kestim ve yarın tekrar karşıma gelirse yine keseceğim. tıpkı şu an seni yavaş yavaş, seni bana bağlayan her tendonu tane tane koparırcasına yaptığım gibi.

bu bir intikam mıdır? asla! zira ben intikamlarımı bu şekilde almam.

her şeyin sonunda, koynunda huzur bahçesi olan bir kadınım var. ötesi de sikimde bile değil.

enes ünal

fm veritabanına girdiği günden beri oyunda vakitlice davranmazsanız satın almak çok zorlaşıyor. çok iyi yerlere gelecek bu çocuk. paul sarahs, türkiye ligiyle epey ilgili bir ingiliz muhabir, kendisini "next hakan şükür" olarak tanımlıyor kim bu çocuk diye soranlara. abilerini örnek alıp üç büyüklerde paramı alır rahat rahat yatarım kafasında olmadığın için şimdiden teşekkürler.

ahmet hamdi tanpınar

türk edebiyatının en başarılı romancılarından şairlerinden artık neresine koyarsanız koyun vasat yaptığı bir işinin olmadığını görürsünüz. biraz da yahya kemal tedrisatından geçmenin etkisi vardır bunda. çok iyi şiirleri olduğu halde yayınlamamasının nedeni olarak yahya kemal'in şiirlerinden daha iyi olmadığı için yayınlamanın gereksiz olduğunu okumuştum. devirdiğimiz gün kendisinin 114.yaşıydı.

tıpkı oğuz atay gibi çok çok sonrasında anlaşıldı değeri. maalesef çağının ötesinde iş yapan herkes gibi "anlaşılamamak ağrısından" muzdarip oldu.

potacast

201. kaydı birkaç saat önce yayınlanan. basketbolseverler için bir vaha. bu adamlara harun erdenay'ın federasyonda falan yer vermesi lazım bence. neticede bunlar eğilip bükülmeyen dillerinin kemiği olmayan insanlar. ikisi de can ciğer adamlar. böyle bir birikim yetenek varken elinde neden israf etmeye devam edesin?

bu ikisinin yaptığı bir nevi amme hizmetidir yani. her hafta hevesle bekliyorum. gerçi sezon sonunun gelmesinden ötürü bir sonraki programı eylülde dinleme ihtimalimiz olabilir. yahu basketbolda ne işler dönüyor diyen her kimsenin mutlaka dinlemesi elzem.

ayrıca her programın bazı yerlerinde doğaçlama olarak futbol jargonuyla basketbol konuşmaya başlıyorlar. kayışın koptuğu eğlenceli vakitler oluyor. bir ara da kaan kural'ın tatlı kızı nisan trollüyordu her kaydı.

nilipek

böyle su gibi bir sesi olan hatun. herkesin bilmediği güzel seslerden. zaten başlığı da yokmuş sözlükte deneyiniz efenim. güzel coverları bir iki de sözü müziği kendine ait şarkıları var. bu yeni keşiflerden olduğundan mütevellit henüz favori şarkıydı ıvır zıvır işine giremedik. ama youtube minilistini sizinlen paylaşmak zor olmasa gerek.

https://www.youtube.com/watch?v=_O7xgcQEKmc

müzik dinlemekten vazgeçmeyiniz efenim.

değmez

(bkz: manuş baba)

mükemmel bir uyum yakalanmış söz ve müzik arasında. ha o nasıl oluyor tarif etsene deseniz apışır kalırım. hoşa giden şarkı işte. linkini şuraya bir yere sıkıştırayım https://www.youtube.com/watch?v=1pKIKAi3laI

sözleri şu şekilde:

değmez değmez
güzelim sana değmez
kırmızı rujlarla boyalı yataklarda
saçılmış nar gibi, paramparça

varsın olsun buda böyle olsun
güzeli yaşamak bizlere kalsın
elem keder anam hepsi bir ağızdan
değmez, değmez

gelmezsen de olur
dönmezsen de olur
bu kalp sensizde atar
baba dön baba geri geri dön
geri dön baba geri geri dön

dönmez dönmez
ah gidenler geri dönmez
kesilen bu nefesimin ardında
çırılçıplak kalmış bütün vücutlar

varsın olsun buda böyle olsun
güzeli yaşamak bizlere kalsın
elem keder anam hepsi bir ağızdan
değmez, değmez

gelmezsen de olur
dönmezsen de olur
bu kalp sensizde atar
baba dön baba geri geri dön
geri dön baba geri geri dön

deniz tekin

hani buraya not düşelim, bu kız çocuğu büyüyecek ve inanılmaz şarkılar yapacak. mükemmel sesine uygun besteler yapıp sözler yazacak. tıpkı kalbengibi onu da önümüzdeki 5-10 yıl içerisinde çok iyi yerlerde göreceğiz. en azından ben inanıyorum.

şöyle de bir durum var ayrıca. müzik listesi için araştırma yapıp sabah akşam 8tracks'ten soundcloud'tan arayışta olan güzel insanlar var. bu güzel insanlar böyle güzel müzikleri bulup da popüler olmasın diye paylaşmıyorlar. anlıyorum. katılıyorum da çünkü sonra bokunu çıkarıyorlar. ama ki şöyle de bir durum var. bunları biz duyurmazsak paylaşmazsak nasıl yayılacak? tanınacak? onlar yaptığı işlerle en iyisini hak ediyor. of çok saçmaladım, güzel sesli kızçe.